çirkin ördek büyüyor...

Kum saati olmuş meğer ruhum;
bir tarafını inceden inceye doldurmaya çalıştıkça
diğer tarafı anadan doğma çıplak kalmış hiç farkına bile varmadan
ve huzuru hiç tatmamış köprüaltı çocuğunun yalnızlığını yaşıyor
çirkin ördek büyüyor...
zaman;önümden kaçan donu düşük haylaz çocuk-neşeli,mutlu,yorulmak nedir bilmeyen- bense şaşkın,nereden başlayacağını hangi yola sapıp zamanı yakalayacağını bilmeyen avare...

ağzımda tütünün bıraktığı buruk tat,dilimde bir yerlerden duyduğum takılıp kalan bir nakarat...
bütün yollar benim, bütün çıkmaz yollara girebilirim..su birikintileri ıslatır paçalarımı,bir küfür sallarım hayata işte o zaman...ben burdayım , zaman nanik yapıyor bana...geçsin bakalım dalgasını ben bilirim bir katakulliye getirip onu ters köşe yapmasını...
çirkin ördek büyüyor...
Çok okunmuş bir kitabın herhangi bir sayfasını açıp en sıradan cümleden en alelade kelimeyi seçtim.Elimde karıştırdım harfleri ,yoğurdum sanki.Amacım bu sıradanlıktan en mükemmele ulaşmaktı. Amacım ellerimle seni yaratmaktı...
çirkin ördek büyüyor...
Kargacık burgacık yazıların içinden harfler seçtim kendime.Kendim için cümleler yazdım, soldan sağa yukarıdan aşağıya, bir ben anladım. Uydurmaydı belki hepsi ama duymak istediklerimdi. Keyifle baktım, evirip-çevirerek kağıdı. Uzaktaydı sanki anlam, derinde, "şaşı bak şaşır " gibi birşey işte...
Sonra...
Canım acı bir kahve çekti. Sigarada yakarım belki yanında. "sen sigara sevmezsin ki" diyeceksin biliyorum. Aman ;bu sefer de böyle olsun.
çirkin ördek büyüyor...

önü görülmeyen bir yol benimki.yürüyorum sadece ilerisine dair bir işaret bir ışık yok.sesler geliyor kulağıma,karışıyorlar birbirine ,kime ait olduğunu seçecek gibi oluyorum ama gücüm kalmıyor tahammülüm azalıyor,yürüyorum sadece.bir tezahurat bir coşku bir neşe yükseliyor geriden geriye,benim peşimde ise boşluk -ne korku,ne umut,ne mutluluk,ne heyecan- .ölmüşüm sanki,dünya ayaklarımın altından tüm karmaşası ve hızıyla geçip gidiyor.ben de oralarda bir yerdeyim ama tepkisizim.sonra birileri omuzlarımdan tutup silkiyor,vücudumda kan akışı yeniden başlıyor.kurulmuş bir saat gibi itaat ediyorum,karşı koymuyorum,istemiyorum da karşı koymak.basit ama huzurlu olan ne acaba diye bakınıyorum etrafa.yine bir ses dalgası uğulduyor kulaklarımda,yine başım ağrıyor,yine yaşıyorum,yine yaşlanıyorum,yine şişmanlıyorum,yine zayıflıyorum,yine konuşmuyorum,yine bilmiyorum...
çirkin ördek büyüyor...
iskambil falında tutulan niyetler kadar basit olsaydı herşey yada papatya falları kadar az seçenekli "seviyor,sevmiyor".tavşan niyetleri kadar sonu iyi biten ya da sakızlardan çıkan maniler kadar kafiyeli.toto-loto yapmazdık yaşamı o zaman,çelişmezdik hayatla çatışmazdık kendimizle,bir dilek tutar bakardık keyfimize,bize düşen acı bir kahvenin damağımızdaki tadı olurdu.kırk yıl hatırını yaşardık hep beraber.üç vakte kadar haberlerimiz olurdu.bilirdik gidilecek yolları,haberlerini almış olurduk zaten.beyaz atlı prenslere inanan masal çocukları olmak en güzeli,gökten düşecek olan elmaları beklemek,biri iyi kıza biri iyi adama,peki üçüncüsü kime diye meraklanmak,umut etmek şanslı olan biz olalım diye.ağzımız kulaklarımızda yaşamayı izlemek...
çirkin ördek büyüyor...
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
çirkin ördek büyüyor...

rengi solmuş bir fotoğraf , hiç habersiz çekilmiş , belli ki çok eğlenmişiz .donuk bir an o geceden , o konuşan resimlerden , tanıdık sesler ve bir şarkı . gün ettik derken günleri , bir baktım geçmiş yıllar , terkettiğim şehirler, dostlar, sevgililer kaybolmuş birer birer . yine aynı şarkı çalıyor , başka dostlar etrafımda , bir resim de bu geceden.


bir evde toplanmışız , herkes güzel giyinmiş . belli ki çok önemsemişiz , donuk gözler fotoğraftan , o konuşan bakışlardan . tanıdık sesler ve bir şarkı .gün ettik derken günleri ,bir baktım geçmiş yıllar , terkettiğim şehirler, dostlar, sevgililer kaybolmuş birer birer. yine aynı şarkı çalıyor , başka dostlar etrafımda bir resim de bu geceden ... (demirdemirkan)
çirkin ördek büyüyor...


ne kadar büyük kamburlar koyuyoruz sırtımıza,eziliyoruz ,yoruluyoruz ve en kötüsüde mutsuzlaşıyoruz.bir ben yapıyorum sanıyordum bunu ama o kadar gamlı insan var ki çevremde.dertsiz yaşam yaşam olmuyor sanki...


dün çok sevdiğim bir arkadaşımla hayatlarımızı, korkularımızı ,sorumluluklarımızı eleştirdik,ama bir özeleştiriydi bizimkisi...hayatımızın ve sorumluluklarımız altında o kadar eziliyoruz ki,kendimiz için yaşamaktan çıkıyoruz.ailelerimiz için bizimle ilgisi bile olmayan ama sorularıyla bunaltan insanlar için nefessiz hissedip bir yudum nefes çekebilmek için yaşıyoruz.bana göre onun sıkıntısı yersizdi ona göre benimkisi. ama ortak sonuç huzursuzduk işte.katıla katıla gülmeyi özlemiştik işte.


bir yerlerde bi yanlış var,herşey bu kadar kompleks ve yorucu olmamalı.her karmaşık sorunun zekice ve basit verilecek bi cevabı olmalı.


kaçırıyoruz hayatı ,bile bile hem de.herkes diğerinin hayatında olmak istiyor.hep kıyısında kalacağımız uçurumlarımız,giripte çıkamadığımız çıkmazlarımız var.ben ben olarak mutlu olmalıyım,bir başkasının hayatı gibi yaşayarak değil.


sorun farkında olmamak değil bile bile kör kuyularda hissetmek.


en güzel çıkışı şebnem ablam bulmuş hem çalıp hem söylemiş;Artık kısa cümleler kuruyorum, sevdiklerim, sevmediklerim yanımda/ Kabullendim her şeyi olduğu gibi, yola çıktım yarınlara."
Up?
çirkin ördek büyüyor...


ne kadar küçük şeyler için ağlardık...
bir tutam saç,bir oyuncak araba,bir bebek...
şimdi büyüdük...
çok büyük olaylar bile ağlatamıyor bizleri...
ölümler,iflaslar,savaşlar...
şimdi daha mı güçlüyüz
yoksa dahamı alışkın?
hayatı öğrenmek
alışmak mı acaba?
çirkin ördek büyüyor...

sağcı olmak,solcu olmak ya da apolitik olmak...


insanın ne görüşe sahip olduğu yalnızca kendisini ilgilendirir.ama bir ülkenin tarihinde önemli yere sahip olaylar ve kişiler o ülkenin tüm insanlarını ilgilendirir,sorulan sorularla cahilliğini göstermekte o milletin ayıbıdır.


bugün bir kanalda vatandaşıma,akranlarıma,üniversite öğrencilerine Deniz Gezmiş'i soruyorlar,çoğu hiç duymamış ,duyduklarını sananlarda ya menejer sanıyor ya da oyuncu...içler acısı bir durumdayız. okumuyoruz,düşünmüyoruz,hayatımızı diziler,kurmaca programlar,maymunlaştırılıp önümüze sunulan ünlüler sarmış .
en son okuduğun kitap,en son okuduğun makale,en son izlediğin sinema filmi,en son gittiğin tiyatro,en çok sevdiğin yazar......çoğumuzun bunlara cevabı yok,hiç olmamış ki...
çirkin ördek büyüyor...

bir yaz akşamı istanbulunu,kuzeni,daha sonrasında yurt odamı ,ankaranın film gecelerini vede ebrumu anımsatan sahneler...özlediğim, güzel olan herşeyi depreştiren bir film.
aşk akılda mı yoksa kalpte mi biter sorusuna ise en güzel yanıt.
............
How happy is the blameless vestal's lot!
The world forgetting, by the world forgot.
Eternal sunshine of the spotless mind!
............
" Eloisa to Abelard" by Alexander Pope
çirkin ördek büyüyor...

hep diğer yarımızı aramazmıyız...


(...)


İnsan aslında neydi, ne oldu, önce bunu bilmemiz gerek. Çünkü insan,her zaman bugünkü gibi değil, bir başka türlüydü. İnsan soyu ilkin üç çeşitti.Şimdiki gibi erkek, dişi diye ikiye ayrılmıyordu, her ikisini içine alan bir üçüncü çeşit daha vardı. Bu çeşidin kendi kayboldu, sadece adı kaldı:Androgynos denilen bu çeşidin adı gibi biçimi de hem erkek, hem dişiydi; bugün sözü edilmesi bile ayıp sayılır. İşte bu insanlar yuvarlak sırtları ve böğürleriyle tostoparlak bir şeydiler. Her birinin dört eli, bir o kadar da bacağı vardı. Yusyuvarlak bir boyun üzerinde birbirine tıpatıp eşit, ama ters yöne bakan iki yüzlü bir tek kafa, dört kulak; edep yerleri ve herşeyleri de ona göre hep ikişer. Yürürken istedikleri öne doğru, bizim gibi, düpedüz adım atabilir, koşmak istedikleri zaman da, tepetaklak, havaya fırlayan bacaklarıyla bir tekerlek olur, sekiz kola, bacağa birden dayandıkları için,döne döne uçar giderlerdi. Peki ama, neden insanlar üç çeşitti, neden dediğim gibiydiler? Çünkü erkek, aslında güneşten gelmeydi, dişi bu dünyadan, ikisini birleştiren cins de aydan; ay hem güneş, hem de dünyaya bağlı ya. Toparlak olmaları, döne döne gitmeleri de bu gezegenlere çektikleri içindir, Homeros'un anlattığı Ephialtes ile Otos(33), bu cins insanlar olacak. Hani göğe tırmanmaya, tanrılara karşı koymaya yeltenmişler.Bunun üzerine Zeus ve öbür tanrılar görüşmüş, konuşmuşlar, neyapacaklarını pek bilememişler. Bir yandan insanları yok etmek, devler gibi soylarını yıldırımla yakıp, kül etmek istemiyorlarmış (çünkü o zaman insanların kendilerine sundukları kurbanlar bitermiş), öte yandan da küstahlığın bu derecesine göz yumamazlardı. Zeus uzun uzun düşündükten sonra,"Galiba bir çare buldum," der, "insanlar hem kalsın, hem de kuvvetten düşüp hadlerini bilsinler. İkiye böleceğim onları, böylece hem zayıf düşecekler, hemde sayıları artıp, bizim için daha faydalı olacaklar. Üstelik iki bacak üstünde doğru düsürst yürüyecekler. Yine de hadlerini bilmez, uslu durmazlarsa, yeniden ikiye bölerim, bu kez tek bacak üzerinde zıplaya zıplaya giderler."Böyle der Zeus ve der demez de insanları tutar ikiye böler, tıpkı bir meyveyi kışa saklamak için ikiye böler gibi, ya da bir yumurtayı ince bir kılla ortasından keser gibi.Zeus, kestiği adamların yüzünü boyunlarıyla Apollon'a tersine çevirtmiş ki, kesilen yerlerini görsünler ve akılları başlarına gelsin.Yaralarını iyi etmesini de buyurmuş. Apollon da yüzlerini tersine çevirmiş,derilerini şimdi karın dediğimiz yerde bir kesenin ağzını kapar gibi
birleştirmiş, orta yeri sıkı sıkı üzmüş ve bir tek delik bırakmış. İşte biz buna, göbek diyoruz. Sonra bakmış buruşuklukları var, onları düzeltmiş,ayakkabıcıların deriyi yontmak için kullandıkları bıçağa benzer bir araçla göğüslerine bir biçim vermiş; ama eski hallerini unutmasınlar diye, karnın ve göbeğin ötesinde berisinde birkaç kırışık bırakmış.İnsanın yapısı böylece ikileşince, her yarı öbür yarısını özleyip,üstüne atlıyor, kollarını birbirine sarıp, yeniden bir bütün haline gelmek arzusuyla kucaklaşıyor, birbirinden ayrı hiçbir şey yapmak istemeyerek,açlıktan ve işsizlikten ölüp gidiyorlarmış. Yarılardan biri ölünce, sağ kalan,bir başkasını arıyor, ona sarılıyormuş, rasgele sarıldığı bir insan bir erkek yarısı da olabiliyormuş, dişi yarısı da (ki bugün bir bütün olan bu dişi yarıya kadın diyoruz). Bu yüzden insan soyu azalıp gidiyormuş. Zeus, hallerine acımış, bir başka çare bulmuş, ayıp yerlerini önlerine getirmiş, çünkü arkada olunca, çiftleşerek değil, ağustosböcekleri gibi, toprağa yumurta döküp çoğalıyorlarmış. Ayıp yerleri öne alınınca, dişi-erkek birleşip çoğalmaya başlamışlar. Maksadı şu imiş: Çiftleşme erkekle kadın arasında olursa, insan soyunun çoğalmasını sağlamış olacak, yok eğer erkekle erkek arasında olursa,arzularına kanarak, başka işlere yönelecekler, yani hayatlarında başka amaçları olacak. Demek ki insanın kendi benzerine duyduğu sevgi, çok eski bir zamandan kalmadır, Sevgi, bizim ilk yapımızı yeniden kuruyor, iki varlığı birtek varlık haline getiriyor, kısacası insanın yaradılışındaki bir derde deva
oluyor.*1


(...)


demek ki ANROGYNOS olmayı istemekmiş tüm mesele...


*1.platon_şölen
çirkin ördek büyüyor...

korkarak yaşıyoruz(tekil kulanmak ürkütücü geldi).hayatın ortasında keşmekeşliğin göbeğinde olmaktan korkuyoruz.üzülmekten korkuyoruz,kırılmaktan korkuyoruz,gülmekten bile korkuyoruz,hani hep denir ya "çok güldüm başıma gelecek var"diye..başımızı alıp gitmek istiyoruz ama yapamıyoruz,güvenmekten korkuyoruz,aşık olmaktan korkuyoruz aşkımızı haykıramıyoruz çünkü korkuyoruz,ya karşılık bulamazsak ya kırılırsak..aslında adımız gibi biliyoruz ya karşılığı varsa buna herşeyin değeceğini ama yapamıyoruz.korkmak riyakar yapıyor kimi zaman söyleyemiyoruz karşımızdakine gerçek duygularımızı.kırmaktan korkuyoruz gerçeklerin aslında daha kolay olacağını bile bile."üzerindeki çok yakışmış".. kötü görünüyosun gerçekten."üzülmene değmiyecek biri daha iyilerine layıksın"..tüm hata senin aslında."seni arkadaş olarak seviyorum"..asla tipim deilsin."tüm hata bende"..olmadı ,olmuyor, olmayacak,sebep arama..
hayatınız boyunca kaç kez şişede balık olup naralar attınız,kalabalıklardan utanmadan,korkmadan ne derler diye şarkı söylediniz,kendi bildiğiniz gibi bir haftasonu geçirmek için en iyi arkadaşınıza açıkça onsuz plan yapmak istediğinizi söylediniz,ailenize kendi doğrularını kabul ettirmek için savaş açtınız..
korkmuyorum işte var olmaktan, ben olmaktan, hayattan ve inadına var olmak istiyorum korkularım olsada.
ve selam olsun nazım hikmet'e diyorum.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından.
çirkin ördek büyüyor...
Şansa inanır mısınız? Ben çok inanıyorum. Bazı insanların doğuştan ballı olduğunu ve kedi misali sürekli dört ayak üstüne düştüğünü, bazılarının ise hayatta tutunmaya çalıştıkça sürekli çamura battıklarını düşünüyorum. Şimdi nerden çıktı bu diye düşüne bilirsiniz? Aslında bu gün tanıştığım bir adam suratıma vurdu bu gerçeği. olayın özü şöyle aslında… bugün itibariyle ehliyet sahibi olduğum için kimi kolundan yakalarsam hadi anahtarı ver diyorum. Tabi beni yalnız bırakmak aklı başında birinin yapacağı bişey olmadığı için mecburen benim ko-pilotum oluyorlar. İşte bugünkü ko-pilotum beni çamurlu yere yönlendirdiği için araba çamura saplandı. Bi çok artistik manevralarla kurtarmaya çalışsakta başaramadık. O sırada YALNIZ KURT imdadımıza koştu traktörüyle. Arabayı çamurdan çıkardık. Sonrada bizi naylondan yapılmış Yörük çadırına çay içmeye çağırdı. Adı ne diye sorsanız bilmiyorum , kendini yalnız kurt olarak tanıttı zaten. Bildiğim tek şey ise hayatta ıskalamış sürekli mutluluğu. Tutunamamış yaşamda. Avrupa demek yaşamak demek diye düşünüp yurt dışına gitmiş elindekileri satıp , ama olmamış medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar onu da alıvermiş dişlerinin arasına. Sınır dışı edilmiş. İyi zamanlarında yardım ettikleri sırtını dönmüş ona, kardeşi arkadaşları… hayat arkadaşını kaybetmiş sonra, hem de hiç akla gelmeyecek bir şekilde zehirli mantar ölümü olmuş. azrail onu yaşamın kıyısındayken azat etmiş ama karısını yanına alıp gitmiş. Yormuş hayat yalnız kurdu. Çocuğun var mı diyoruz yok diyor. Hayırsız evlat demek yerine yok demek daha kolay geliyor beklide. Tek başına artık yalnızlığıyla, benim en iyi dostum içkim sigaram felsefesini yaşıyor. bol duman dolduruyor ciğerlerini, bir de köpek öldüren açtın mı geceler ancak böyle geçiyor… Gözleri hemen doluveriyor anlatırken, tutunamadık işte hayatta diyor… Olmayınca da olmuyor...
not:aslında bu olay bi hafta öncesinin olayı ve ilk dinlediğimde çok trajik gelmişti ama şimdi okuyunca kendimce espirilik malzemeler buldum,aklından bisürü geyik muhabbeti geçti...ve şu sonucu çıkardım insanın kendi başına gelmeden kötü bir olay gülecek bişeyler mutlaka bulabiliyor hayatta...
çirkin ördek büyüyor...

Büyüyünce balıkçı teknesi olacağım. Martılar bana fısıldayacak sırlarını. Denizkızları benim için süzülecek köpüklü sularda. Dalgalarla sevişeceğim yakamozlu gecelerde. Rakı-balık kokacağım, birde türkü tutturdu mu balıkçı Leyla da ben olacağım Mecnun da. Fırtınanın öfkesine ben dur diyeceğim, göğüs göğse vuruşacağım aydınlık sabahlar için. Şişenin içindeki aşk dizelerini ben bileceğim. Karun’un batık hazinelerini ben göreceğim. Yıldızlar benim için raks edecek –ucunda takılı bir dilek taşıyan yıldızlar-. İlk bana gülümseyecek güneş , ilk bana günaydın diyecek. Ve her sabah “rasgele” diyerek yol alacağız mavi dehlizlerinde sonsuzluğun.mutlu, umutlu,huzurlu ve her gün yenideb doğmuş gibi heycanlı…