çirkin ördek büyüyor...

önü görülmeyen bir yol benimki.yürüyorum sadece ilerisine dair bir işaret bir ışık yok.sesler geliyor kulağıma,karışıyorlar birbirine ,kime ait olduğunu seçecek gibi oluyorum ama gücüm kalmıyor tahammülüm azalıyor,yürüyorum sadece.bir tezahurat bir coşku bir neşe yükseliyor geriden geriye,benim peşimde ise boşluk -ne korku,ne umut,ne mutluluk,ne heyecan- .ölmüşüm sanki,dünya ayaklarımın altından tüm karmaşası ve hızıyla geçip gidiyor.ben de oralarda bir yerdeyim ama tepkisizim.sonra birileri omuzlarımdan tutup silkiyor,vücudumda kan akışı yeniden başlıyor.kurulmuş bir saat gibi itaat ediyorum,karşı koymuyorum,istemiyorum da karşı koymak.basit ama huzurlu olan ne acaba diye bakınıyorum etrafa.yine bir ses dalgası uğulduyor kulaklarımda,yine başım ağrıyor,yine yaşıyorum,yine yaşlanıyorum,yine şişmanlıyorum,yine zayıflıyorum,yine konuşmuyorum,yine bilmiyorum...
çirkin ördek büyüyor...
iskambil falında tutulan niyetler kadar basit olsaydı herşey yada papatya falları kadar az seçenekli "seviyor,sevmiyor".tavşan niyetleri kadar sonu iyi biten ya da sakızlardan çıkan maniler kadar kafiyeli.toto-loto yapmazdık yaşamı o zaman,çelişmezdik hayatla çatışmazdık kendimizle,bir dilek tutar bakardık keyfimize,bize düşen acı bir kahvenin damağımızdaki tadı olurdu.kırk yıl hatırını yaşardık hep beraber.üç vakte kadar haberlerimiz olurdu.bilirdik gidilecek yolları,haberlerini almış olurduk zaten.beyaz atlı prenslere inanan masal çocukları olmak en güzeli,gökten düşecek olan elmaları beklemek,biri iyi kıza biri iyi adama,peki üçüncüsü kime diye meraklanmak,umut etmek şanslı olan biz olalım diye.ağzımız kulaklarımızda yaşamayı izlemek...