çirkin ördek büyüyor...
aynadaki aksinden kaçmaktı senin yaptığın...ona oynadığın oyunlardı elindekiler...sen görmek istediğini gördün,beni gördün.canımı acıtmak istedin,oysa ben hiç olmadım ki;canı yanan da sendin...ben sendim aslında,korkularının gizlendiği bir duvar...
sen benimle oynadığını sandın ama kendini aldattın...
sen beni aldattığını sandın ama çok yanıldın...
ben hala arkasında saklanılacak duvarım,ama sen kendine çoktan yakalandın...
öykü atölyesi**
çirkin ördek büyüyor...

üç kez seni seviyorum diye uyandım

tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.
sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.
sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.
cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.
kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
karanfil sakız kokan soluğun üstümde duydum.
eskitiyorum, eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun
.

ilhan berk...(1944-....)
çirkin ördek büyüyor...
yeşille mavinin kolkola dans ettiği dünyanın en güzel koylarında "sıla" tekneyle hayatımın en güzel tatilini yaptım...sevdiklerime birşeyler daha kattım.sevdiklerimi bir kat daha sevdim...
kalbimi egede bıraktım,geldim...
çirkin ördek büyüyor...

tahammülsüzlük tavan yapmış durumda...


kornet külahı vermeyen dondurmacıyla kavga edebiliyorum
plajda kafasına top geldiği için tepkili olan kadına "ya büyütme be herşeyi diyerek " sataşıyorum,
insanı enayi gibi hissettirmeye çalışan kargo şirketine tırnaklarımı gösteriyorum...


eee tabi bu durumu bir hayli yadırgıyorum.kendimi tanıyamıyorum...


yakında aynada gördüğüm siluetle kapışırsam hiç şaşırmayacağım...
çirkin ördek büyüyor...

Bedenim içinde sağa sola çarpıp duruyor ruhum,bir sağa yükleniyor bir sola en çokta sola…beden tıkışığı olmuş,isyanlarda…çok yorulmuş bir işçinin yıllık izin kullanma isteğini taşıyor,ihtiyaç duyuyor buna…ver elini özgürlük diyor,bıkmış durumda kalıplar içinde aitlikten ,bağırarak şarkı söylemenin iç gıcıklayan keyfini özlemiş,dans etmenin tatlı yorgunluğunu,kahkahanın karıniçi ağrısını,tatlı bir yaz gecesi serinliğinde hamak üzerinde kestirmenin dinginliğini,yeni şeyler keşfetmenin heycanını,yeni ruhlarla tanışmanın yenilenmesini…


Kendine yeni bir beden arıyor,taze bir kan arıyor,kalıpsız bir dünya…sadece yıllık izin kullanmak istiyor.sonra yeniden iş başı yapmayı göze alıyor…yeniden boğuşmaya hazır olana kadar bana müsaade diyor…
çirkin ördek büyüyor...

dört duvar arasında sıkışıp kalmış gibi gelen,herşeyin üzerime üzerime geldiğini hissettiğim bir günde bol oksijenli bir nefes,taze kan gibi gelen şahane bir filmdi.


aşkın sıradan anlatılışından uzak olan her sahnesiyle ayrı şeyler hissettirerek ,filmin içindeki detaylarıyla ve replikleriyle beni kendimden geçirerek kendine hayran bıraktı.


keyif aldım,kendime geldim...gene olsa gene yaparım,gene izlerim...pişman değilim...
çirkin ördek büyüyor...

ayaklarımı yerde hissetmediğim zamanlardan birindeyim...ne heyecan benimkisi ne korku,sadece ait olamama ,kendi kişiliğinde var olamama,onun ruhunda yer bulamama,kalp acısı,mide krampları kadar sık ve ızdıraplı...


"yüreğindeyim diyorum kayıp ülkenin güçlü kralına,yüreğindeydim biliyorum.gün geliyor lanet yağdırıyor kayıp ülkenin büyücüleri,dünya iki renge dönüyor,ne kırmızı görünür oluyor,ne sarı göz kamaştırıyor,bir köpeğin gözündeki fer kadar canlı dünya...


siyah-beyaz asildir...ama yedi renk kadar heycan verici değildir..."


güldürebildiğim gün yaşadığımı hissedeceğim,katıksız mutsuzluksa verilen ,ne gün gülüyor ne de senin gözlerin.


*kötü günler geride kaldı demenin artık zamanı*
çirkin ördek büyüyor...
uyku;
bir sevgilinin en ateşli kucağı kadar istekli,bir annenin masum yüzü gibi kötülüklerden korumaya çalışırcasına çağırıyor beni...

uyumak ve güneşli bir sabaha uyanmak dileğiyle...
çirkin ördek büyüyor...
kaskatı kesildim.taştan yapılmış bir heykelin soğukluğu üzerimdeki.kan,akışını yitirdi.tersten işliyor dengem;önce konuşup sonra düşünüyorum,önce yok olup sonra doğuyorum,önce hiç iken sonra hep oluyorum.bir ben oluyorum,hep yok oluyorum.bir kabusun en can alıcı yerinde uyanmak isteyipte uyanamıyorum.üzerimdeki karabasana daha sıkı sarılıyorum,yek vücut oluyorum.gözlerimi açabileceğim kadar açıyorum aydınlık için.gece çıplak,soğuk,ben şaşkın,kimsesiz,sessiz...

ne gece beni bırakıyor ne güneş bana doğuyor,şafak vaktinin huzursuz edici huzuru hakim olan...
çirkin ördek büyüyor...
bu hayatta iyi olmaktansa şanslı olmayı yeğlerim...*

*herhangi bir filmin ilk sahnesi...
çirkin ördek büyüyor...
bu kentien çok
uyurken seviyorum...
bu kentien çok
düşlerle yaşıyorum...
çirkin ördek büyüyor...

baştan sona sayıyorum,olmuyor


"çıkarıyorum" gelecekten geçmişi...geçmişten geleceği çıkaracağım günler yakın."bölüyorum" bin parçaya kendimi,bölünüyorum,un-ufak oluyorum.


"çarpıyor-çarpılıyor", hükümsüzüm kalbim üzerinde,izin nedir bilmeyen serseri.


yoruluyorum,yoruluyor beli kambur ihtiyar ruhum,gözlerimin ağırlığı baskın çıkıyor.yastığımı ,yorganımı ve ruhumu "toplayıp" gidiyorum.


"eyvallah" bile demiyorum

çirkin ördek büyüyor...
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Nenniler, masallar, küfürler de caba
Ötekiler yedi kat yabancı
Her kelime arslan ağzında
Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla
Kök sökercesine söküp çıkartacaksın
Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
Her kelimede bir kat daha artacaksın
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Canım ağzıma geldi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun demesini
Atın ölümü arpadan olsun demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
İnsanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dildeAna avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busunOğlum Mernuş
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun
çirkin ördek büyüyor...

yağmur şehri baştan çıkaran yosma...hırçın,kimi zaman öfkeli,ama hep şehvetli...şehir yağmura "sırılsıklam" aşık, mecnun,avare...yağmur nazlı,şehir özlem dolu...şehir kollarını açtı,yağmur yüreğine aktı...bu öyle bir aşktı ki dünya yedi renge boyandı...
aklımda hep şu şarkı var bu aralar...
çirkin ördek büyüyor...

küçücüktük,ufacıktık,içi dolu turşucuktuk...gülen parkı(ya da siz lunapark diyebilirsiniz) sever ,hep balerine biner,kağıttan tuzluklar yapar,arabanın bagajında oturup "kızamık,kızamık,kızamık" diye bağırırdık.(aptalmıydık?,ehhh sanki biraz aptaldık,mutlumuyduk?,eh bi hayli mutluyduk)

çocuk olmak güzel,hayaller saf,küçük, ama umutlar büyük hem de imkansız denilen şeyden pek bir uzak.yaşam kaidesi bükmemiş belleri.oyun oynamak tek derdimiz.misket kazanmak,evcilik oynamak,saklanbaçta ebe olmamak,en fazla "can"ı yakalamak...


büyüdük noldu peki?para kazanmak oldu derdimiz,evcilik değilde evlilik oyunu oynamaya başladık,yorgun ve umutsuz olduk kimi zaman,tahammülsüz olduk kendimize,çevremize.bencil de mi olduk acaba?üzülmeyeyim üzeyim diyerek gardımızı aldık yaşama...
pek bir ciddiye alır olduk yaşamı...


oysa o oyun arkadaşı arayan yanlız çocuk,arkadaşını kaybettikçe hırçınlaşan çocuk...


biz onun da büyüdüğünü düşündükce ayağımıza çelme takan afacan...


ya oyun arkadaşı olursun,ya oyuncağı,


seçim senin,seçim benim ,seçim bizim...
çirkin ördek büyüyor...
havanın yağmur ağırlığı gözlerimdeki kadar puslu ve vurgun yemiş bir dalgıçın yorgunluğu üzerimdeki...sisli,puslu,yorgun...
çirkin ördek büyüyor...

hep diğer yarımızı aramazmıyız...


(...)


İnsan aslında neydi, ne oldu, önce bunu bilmemiz gerek. Çünkü insan,her zaman bugünkü gibi değil, bir başka türlüydü. İnsan soyu ilkin üç çeşitti.Şimdiki gibi erkek, dişi diye ikiye ayrılmıyordu, her ikisini içine alan bir üçüncü çeşit daha vardı. Bu çeşidin kendi kayboldu, sadece adı kaldı:Androgynos denilen bu çeşidin adı gibi biçimi de hem erkek, hem dişiydi; bugün sözü edilmesi bile ayıp sayılır. İşte bu insanlar yuvarlak sırtları ve böğürleriyle tostoparlak bir şeydiler. Her birinin dört eli, bir o kadar da bacağı vardı. Yusyuvarlak bir boyun üzerinde birbirine tıpatıp eşit, ama ters yöne bakan iki yüzlü bir tek kafa, dört kulak; edep yerleri ve herşeyleri de ona göre hep ikişer. Yürürken istedikleri öne doğru, bizim gibi, düpedüz adım atabilir, koşmak istedikleri zaman da, tepetaklak, havaya fırlayan bacaklarıyla bir tekerlek olur, sekiz kola, bacağa birden dayandıkları için,döne döne uçar giderlerdi. Peki ama, neden insanlar üç çeşitti, neden dediğim gibiydiler? Çünkü erkek, aslında güneşten gelmeydi, dişi bu dünyadan, ikisini birleştiren cins de aydan; ay hem güneş, hem de dünyaya bağlı ya. Toparlak olmaları, döne döne gitmeleri de bu gezegenlere çektikleri içindir, Homeros'un anlattığı Ephialtes ile Otos(33), bu cins insanlar olacak. Hani göğe tırmanmaya, tanrılara karşı koymaya yeltenmişler.Bunun üzerine Zeus ve öbür tanrılar görüşmüş, konuşmuşlar, neyapacaklarını pek bilememişler. Bir yandan insanları yok etmek, devler gibi soylarını yıldırımla yakıp, kül etmek istemiyorlarmış (çünkü o zaman insanların kendilerine sundukları kurbanlar bitermiş), öte yandan da küstahlığın bu derecesine göz yumamazlardı. Zeus uzun uzun düşündükten sonra,"Galiba bir çare buldum," der, "insanlar hem kalsın, hem de kuvvetten düşüp hadlerini bilsinler. İkiye böleceğim onları, böylece hem zayıf düşecekler, hemde sayıları artıp, bizim için daha faydalı olacaklar. Üstelik iki bacak üstünde doğru düsürst yürüyecekler. Yine de hadlerini bilmez, uslu durmazlarsa, yeniden ikiye bölerim, bu kez tek bacak üzerinde zıplaya zıplaya giderler."Böyle der Zeus ve der demez de insanları tutar ikiye böler, tıpkı bir meyveyi kışa saklamak için ikiye böler gibi, ya da bir yumurtayı ince bir kılla ortasından keser gibi.Zeus, kestiği adamların yüzünü boyunlarıyla Apollon'a tersine çevirtmiş ki, kesilen yerlerini görsünler ve akılları başlarına gelsin.Yaralarını iyi etmesini de buyurmuş. Apollon da yüzlerini tersine çevirmiş,derilerini şimdi karın dediğimiz yerde bir kesenin ağzını kapar gibi
birleştirmiş, orta yeri sıkı sıkı üzmüş ve bir tek delik bırakmış. İşte biz buna, göbek diyoruz. Sonra bakmış buruşuklukları var, onları düzeltmiş,ayakkabıcıların deriyi yontmak için kullandıkları bıçağa benzer bir araçla göğüslerine bir biçim vermiş; ama eski hallerini unutmasınlar diye, karnın ve göbeğin ötesinde berisinde birkaç kırışık bırakmış.İnsanın yapısı böylece ikileşince, her yarı öbür yarısını özleyip,üstüne atlıyor, kollarını birbirine sarıp, yeniden bir bütün haline gelmek arzusuyla kucaklaşıyor, birbirinden ayrı hiçbir şey yapmak istemeyerek,açlıktan ve işsizlikten ölüp gidiyorlarmış. Yarılardan biri ölünce, sağ kalan,bir başkasını arıyor, ona sarılıyormuş, rasgele sarıldığı bir insan bir erkek yarısı da olabiliyormuş, dişi yarısı da (ki bugün bir bütün olan bu dişi yarıya kadın diyoruz). Bu yüzden insan soyu azalıp gidiyormuş. Zeus, hallerine acımış, bir başka çare bulmuş, ayıp yerlerini önlerine getirmiş, çünkü arkada olunca, çiftleşerek değil, ağustosböcekleri gibi, toprağa yumurta döküp çoğalıyorlarmış. Ayıp yerleri öne alınınca, dişi-erkek birleşip çoğalmaya başlamışlar. Maksadı şu imiş: Çiftleşme erkekle kadın arasında olursa, insan soyunun çoğalmasını sağlamış olacak, yok eğer erkekle erkek arasında olursa,arzularına kanarak, başka işlere yönelecekler, yani hayatlarında başka amaçları olacak. Demek ki insanın kendi benzerine duyduğu sevgi, çok eski bir zamandan kalmadır, Sevgi, bizim ilk yapımızı yeniden kuruyor, iki varlığı birtek varlık haline getiriyor, kısacası insanın yaradılışındaki bir derde deva
oluyor.*1


(...)


demek ki ANROGYNOS olmayı istemekmiş tüm mesele...


*1.platon_şölen
çirkin ördek büyüyor...

bakmayı bilmek ya da bakmaktan çok görmeyi öğrenmekte gizli her ayrıntı...


güneşin batıdan doğduğuna inandığın zaman farklısın,rüzgarın yönünü sen belirliyorsan kararlısın,günebakan çiçeklerinin her zaman sana çevirdiğini düşünüyorsan yüzünü özelsin bu dünya için,papatyaların yaprakları "seviyor"da bitiyorsa senin için -her zaman- şanslısın demek bu.her konuşma,her tartışma,her sıkıntı er ya da geç kocaman bir kahkahayla nihayete eriyorsa ve bir yar sıcağında,bir yaren kucağında,bir ana ocağında hissedebiliyorsan huzuru mutlusun anlaşılan.

telefonun günlerce çalmasada ihtiyacın olduğunda çalacağına emin olduğun kadar eminsin kendinden ve her kötü şeyin iyiye,her savaşın barışa,her yıkılışın yeni bir başlangıca,her gözyaşının kocaman bir kahkahaya,her "hoşçakal"ın yeni bir özlem dolu kucaklaşmaya gebe olduğuna,her "yok"un birşeylerin "var"ı olduğuna inandığın kadar umut dolusun ve iyiki yaşıyorum diyebiliyorsun...
çirkin ördek büyüyor...

bir nefes sigara çekerken ,bir yudum şarap tattığında ve uzaklara dalıp gittiğinde,hiç ilgisi olmayan biryerde bile hatırına gelip iç geçiriyorsan."keşke burada olsaydı da...." diye başlayan cümleler kurmaya başladıysan,onun sevdiği bir yemeği onun anısına yapıyorsan,dinlediği albumü gece yarısı kutusundan çıkarıp bir kez daha dinliyorsan,giydiği kazağı hiç yıkamıyorsan,her seferinde biraz daha canın acıyorsa onun yokluğunda,her geçen gün biraz daha kabullenmek zorlaşıyorsa gerçekleri,mutlu günler,acı günler,kavgalar,kahkahalar belleğinle dalga geçercesine karışıyorsa birbirine,özlem en dayanılmaz duygun olmuş anlaşılan...
bir şarkı dinle şimdi onun için ve bir çiçek dik onun hatrına...
çirkin ördek büyüyor...

beyaz kelebekle parlak ışığın aşkı ve son valsi...sonunda ölüm olduğunu bilsende yaşamaya değmez mi bir gün kadar kısa olan şu hayatta
çirkin ördek büyüyor...
zaman zaman hiçbir önemi olmayan bir yere yeniden gideriz ...sırf aklımızdakalmış olduğu için ararız orayı.eğer aradığımızı bulursak ,elbette ,herşeybirden farklılaşır.çentik içindeki kapı yine oradadır,ama çok daha küçüktür, gün,parlak ve güneşli değil, bulutludur ,sonbahar değil ilkbahardır,üç arkadaşımızlabirlikte olmak yerine yalnızızdır ,ya da daha kötüsü ,yalnız olmak yerineyanımızda üç arkadaşımız vardır.
E.KOSTOVA(sf:80)
çirkin ördek büyüyor...
bıçak kadar keskin sözlerdi kalbime saplanan ve soğuk çarptığında inceden inceye sızlamasına sebep olan...
çirkin ördek büyüyor...

ben kendi izdüşümlerimi yaratmak isterken gözlerinde aynadaki suretimi çoktan unutmuşum bile
nafile, herşey nafile...
çirkin ördek büyüyor...
arayış...

ben somutlaştırmak istedikce yaşamı,zaten somutluklar yıkmış tüm soyut olanları

hayal kırıklığı...

soyut olan umut taşıyanmış, somut olanın yalnızlığını görünce anladım.ayaklarım sıkısıkı bağlanmış.düzen somutu ararmış,somutla varolanmış.

tüme varım...

ben elimi açtım yinede,belki soyutun bilinmeyenine ve esrarına erişirim diye,umut işte...
çirkin ördek büyüyor...

kara kaplı defterlerin sayfaları açılır uykusu çalınmış gece yarılarında.bir tarafa doğrular yazılır birtarafa yanlışlar.bir hayat muhakemesi başlar,bir güç savaşı...hangi doğru hangi yanlışın (hangi yanılışın) karşısına dikilmiştir?hangi varolma savaşı hangi yok oluşun küllerindendir?


herkes haklı , herkes güçlü kendince.ama hepimiz yenilmişiz bir kere.her bitişin bir başlangıca gebe olduğuna inanmak istiyoruz,her yenilişin bir dirilişin tohumu olduğuna...


yoruluyoruz.gece yine tepemizde tüm ihtişamıyla ve büyüsüyle...


azat ediyor uykuyu gece...şükran duymamak elde değil.ve tek gerçek olansa şu anda karanlığın insanı büyüleyen kararlılığı...