çirkin ördek büyüyor...

hep diğer yarımızı aramazmıyız...


(...)


İnsan aslında neydi, ne oldu, önce bunu bilmemiz gerek. Çünkü insan,her zaman bugünkü gibi değil, bir başka türlüydü. İnsan soyu ilkin üç çeşitti.Şimdiki gibi erkek, dişi diye ikiye ayrılmıyordu, her ikisini içine alan bir üçüncü çeşit daha vardı. Bu çeşidin kendi kayboldu, sadece adı kaldı:Androgynos denilen bu çeşidin adı gibi biçimi de hem erkek, hem dişiydi; bugün sözü edilmesi bile ayıp sayılır. İşte bu insanlar yuvarlak sırtları ve böğürleriyle tostoparlak bir şeydiler. Her birinin dört eli, bir o kadar da bacağı vardı. Yusyuvarlak bir boyun üzerinde birbirine tıpatıp eşit, ama ters yöne bakan iki yüzlü bir tek kafa, dört kulak; edep yerleri ve herşeyleri de ona göre hep ikişer. Yürürken istedikleri öne doğru, bizim gibi, düpedüz adım atabilir, koşmak istedikleri zaman da, tepetaklak, havaya fırlayan bacaklarıyla bir tekerlek olur, sekiz kola, bacağa birden dayandıkları için,döne döne uçar giderlerdi. Peki ama, neden insanlar üç çeşitti, neden dediğim gibiydiler? Çünkü erkek, aslında güneşten gelmeydi, dişi bu dünyadan, ikisini birleştiren cins de aydan; ay hem güneş, hem de dünyaya bağlı ya. Toparlak olmaları, döne döne gitmeleri de bu gezegenlere çektikleri içindir, Homeros'un anlattığı Ephialtes ile Otos(33), bu cins insanlar olacak. Hani göğe tırmanmaya, tanrılara karşı koymaya yeltenmişler.Bunun üzerine Zeus ve öbür tanrılar görüşmüş, konuşmuşlar, neyapacaklarını pek bilememişler. Bir yandan insanları yok etmek, devler gibi soylarını yıldırımla yakıp, kül etmek istemiyorlarmış (çünkü o zaman insanların kendilerine sundukları kurbanlar bitermiş), öte yandan da küstahlığın bu derecesine göz yumamazlardı. Zeus uzun uzun düşündükten sonra,"Galiba bir çare buldum," der, "insanlar hem kalsın, hem de kuvvetten düşüp hadlerini bilsinler. İkiye böleceğim onları, böylece hem zayıf düşecekler, hemde sayıları artıp, bizim için daha faydalı olacaklar. Üstelik iki bacak üstünde doğru düsürst yürüyecekler. Yine de hadlerini bilmez, uslu durmazlarsa, yeniden ikiye bölerim, bu kez tek bacak üzerinde zıplaya zıplaya giderler."Böyle der Zeus ve der demez de insanları tutar ikiye böler, tıpkı bir meyveyi kışa saklamak için ikiye böler gibi, ya da bir yumurtayı ince bir kılla ortasından keser gibi.Zeus, kestiği adamların yüzünü boyunlarıyla Apollon'a tersine çevirtmiş ki, kesilen yerlerini görsünler ve akılları başlarına gelsin.Yaralarını iyi etmesini de buyurmuş. Apollon da yüzlerini tersine çevirmiş,derilerini şimdi karın dediğimiz yerde bir kesenin ağzını kapar gibi
birleştirmiş, orta yeri sıkı sıkı üzmüş ve bir tek delik bırakmış. İşte biz buna, göbek diyoruz. Sonra bakmış buruşuklukları var, onları düzeltmiş,ayakkabıcıların deriyi yontmak için kullandıkları bıçağa benzer bir araçla göğüslerine bir biçim vermiş; ama eski hallerini unutmasınlar diye, karnın ve göbeğin ötesinde berisinde birkaç kırışık bırakmış.İnsanın yapısı böylece ikileşince, her yarı öbür yarısını özleyip,üstüne atlıyor, kollarını birbirine sarıp, yeniden bir bütün haline gelmek arzusuyla kucaklaşıyor, birbirinden ayrı hiçbir şey yapmak istemeyerek,açlıktan ve işsizlikten ölüp gidiyorlarmış. Yarılardan biri ölünce, sağ kalan,bir başkasını arıyor, ona sarılıyormuş, rasgele sarıldığı bir insan bir erkek yarısı da olabiliyormuş, dişi yarısı da (ki bugün bir bütün olan bu dişi yarıya kadın diyoruz). Bu yüzden insan soyu azalıp gidiyormuş. Zeus, hallerine acımış, bir başka çare bulmuş, ayıp yerlerini önlerine getirmiş, çünkü arkada olunca, çiftleşerek değil, ağustosböcekleri gibi, toprağa yumurta döküp çoğalıyorlarmış. Ayıp yerleri öne alınınca, dişi-erkek birleşip çoğalmaya başlamışlar. Maksadı şu imiş: Çiftleşme erkekle kadın arasında olursa, insan soyunun çoğalmasını sağlamış olacak, yok eğer erkekle erkek arasında olursa,arzularına kanarak, başka işlere yönelecekler, yani hayatlarında başka amaçları olacak. Demek ki insanın kendi benzerine duyduğu sevgi, çok eski bir zamandan kalmadır, Sevgi, bizim ilk yapımızı yeniden kuruyor, iki varlığı birtek varlık haline getiriyor, kısacası insanın yaradılışındaki bir derde deva
oluyor.*1


(...)


demek ki ANROGYNOS olmayı istemekmiş tüm mesele...


*1.platon_şölen
çirkin ördek büyüyor...

korkarak yaşıyoruz(tekil kulanmak ürkütücü geldi).hayatın ortasında keşmekeşliğin göbeğinde olmaktan korkuyoruz.üzülmekten korkuyoruz,kırılmaktan korkuyoruz,gülmekten bile korkuyoruz,hani hep denir ya "çok güldüm başıma gelecek var"diye..başımızı alıp gitmek istiyoruz ama yapamıyoruz,güvenmekten korkuyoruz,aşık olmaktan korkuyoruz aşkımızı haykıramıyoruz çünkü korkuyoruz,ya karşılık bulamazsak ya kırılırsak..aslında adımız gibi biliyoruz ya karşılığı varsa buna herşeyin değeceğini ama yapamıyoruz.korkmak riyakar yapıyor kimi zaman söyleyemiyoruz karşımızdakine gerçek duygularımızı.kırmaktan korkuyoruz gerçeklerin aslında daha kolay olacağını bile bile."üzerindeki çok yakışmış".. kötü görünüyosun gerçekten."üzülmene değmiyecek biri daha iyilerine layıksın"..tüm hata senin aslında."seni arkadaş olarak seviyorum"..asla tipim deilsin."tüm hata bende"..olmadı ,olmuyor, olmayacak,sebep arama..
hayatınız boyunca kaç kez şişede balık olup naralar attınız,kalabalıklardan utanmadan,korkmadan ne derler diye şarkı söylediniz,kendi bildiğiniz gibi bir haftasonu geçirmek için en iyi arkadaşınıza açıkça onsuz plan yapmak istediğinizi söylediniz,ailenize kendi doğrularını kabul ettirmek için savaş açtınız..
korkmuyorum işte var olmaktan, ben olmaktan, hayattan ve inadına var olmak istiyorum korkularım olsada.
ve selam olsun nazım hikmet'e diyorum.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından.